Cinsel Suçlarda Sübut Sorunu

CİNSEL SUÇLARDA SÜBUT SORUNU: EYLEMİN MEYDANA GELİP GELMEDİĞİNİN TESPİTİ

I.                GENEL AÇIKLAMALAR

Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun özel hükümler başlıklı ikinci kitabının ikinci kısım altıncı bölümde yer alan 102, 103, 104 ve 105. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu bölümde yer alan suçlara ilişkin olarak yürütülen ceza yargılamalarında karşılaşılan en büyük problem: eylemin gerçekten meydana gelip gelmediğinin tespitidir (sübut sorunudur).

Cinsel suçlar çoğunlukla kapalı ve herhangi bir tanığın bulunmadığı ortamlarda işlendiğinden, cinsel suçlara ilişkin olarak yürütülen yargılamalarda eylemin meydana gelip gelmediğinin tespiti diğer suçlara kıyasla daha zor bir hal almaktadır. Gerçekten de bu suçlar kapsamında yürütülen kovuşturmaların büyük bir kısmında taraflara ait beyan delilleri dışında başkaca bir delil bulunmamaktadır.

İşte tam da bu noktada suç şüphesi altında olan sanığın kendisine yüklenen suçu işlediğinin yüksek de olsa bir ihtimale dayandırılması ile gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılmamış olay ve iddiaların suç şüphesi altında bulunan kişi aleyhine yorumlanmaması zorunluluğu[1] şeklinde tanımlanabilecek olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi arasında bir çatışma meydana gelmektedir.

Bu çatışmanın usul hükümlerine uygun bir şekilde ortadan kaldırılması, cinsel suçlara ilişkin yargılamanın bütün bir gelecek için tarafları tatmin edecek şekilde nihayete erdirilebilmesi ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için izlenilecek yolları bu yazımızda ele almaya çalışacağız.

II.             SÜBUTUN TESPİTİNDE DELİLLERİN DERHAL VE EKSİKSİZ TOPLANMASI

Cinsel suçlar kapsamında gerçekleştirilen yargılamalarda maddi gerçeğe ulaşılabilmesi ve adaletin sağlanabilmesi için etkin bir soruşturma ve kovuşturma yürütülmesi elzemdir.

Bu kapsamda usul hükümlerine riayet etmek suretiyle şüpheli veya sanığın beden muayenesinin yapılması, vücutlarından örnek alınması, moleküler genetik incelemelerin yapılması başta olmak üzere gerekli koruma tedbirlerinin uygulanması, delillerin ivedilikle ve eksiksiz toplanması gerekmektedir.

Aksi halde delillerin kaybolması ihtimali ile karşılaşılacak, hem mağdurun mevcut ve müstakbel haklarının korunması zorlaşacak hem de suç şüphesi altında bulunan kimsenin evrensel bir ilke olan masumiyet karinesi soruşturma ve kovuşturma makamları eli ile ihlal edilmiş olacaktır.

III.           DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE SÜBUTUN TESPİTİ

Soruşturma aşamasında savcılık makamı, kovuşturma aşamasında ise mahkemeler eli ile tüm deliller toplandıktan sonra eylemin gerçekleşip gerçekleşmediği, eş söyleyiş ile gerçekleşmiş eylemin herhangi bir kuşku barındırmadan ortaya konulup konulmadığı noktasında değerlendirme yapılırken aşağıda yer alan hususlar da delillerle birlikte değerlendirilmelidir.

a.     Olayın intikal şekli ve zamanı

Eylemin meydana gelip gelmediği tespit edilirken olayın ne zaman ve ne şekilde adli mercilere bildirildiği büyük önem taşımaktadır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu 20.03.2021 tarihli kararında[2]: “…Katılan mağdure olay günü Kızılay’a gitmek için otobüse bindiğini, otobüs kalabalık olduğu için ayakta beklediğini, sanığın Ümitköy kavşağına gelene kadar sürekli olarak kalça bölgesine cinsel organını sürttüğünü, sanığın cinsel organının sertleştiğini, otobüsün kalabalık olması nedeni ile bağıramadığını ancak sanığın duyacağı şekilde ‘Ne yapıyorsun?’ diyerek sanığa tepki gösterdiğini, sanığın ise üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, katılan mağdureyi tanımadığını, kendisine iftira atıldığını savunduğu olayda; katılan mağdurenin otobüsün son durakta durması üzerine zaman kaybetmeksizin olay yerinde gördüğü sivil polislere durumu intikal ettirerek sanığı yakalatması, sanıkla tanışıklığı bulunmayan katılan mağdurenin sanığa iftira atmasını gerektirecek bir husumetin de bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde sanığa atılı eylemin sabit olduğunun kabulü gerekir…” denilmek suretiyle cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlarda olayın adli mercilere intikal şekli ve zamanına vurgu yapılmıştır.

Benzer şekilde Yargıtay özel dairesi tarafından verilen kararda[3]: “… Olayın akabinde gerçekleşen intikal, tanık Ahmet ile mağdurenin annesi Yeter’in beyanları, 12.10.2012 tarihli genel adli muayene raporu, 19.03.2021 tarihli Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu raporu, sanıkla arasında dosyaya yansıyan herhangi bir husumet bulunmayan mağdurenin aşamalardaki samimi ifadeleri ve tüm dosya içeriği nazara alındığında, sanığın atılı suçtan mahkumiyetine karar verilmesi…” şeklindeki gerekçe ile sanık hakkında verilen beraat kararının bozulmasına karar vermiştir.

Öte yandan olayın üzerinden uzunca bir zamanın geçtikten sonra adli mercilere bildirilen vakalarda aradan geçen zamanı makul gösterecek haklı nedenlerin varlığı üzerinde durulmalıdır. Haklı ve makul bir neden yok ise dosya kapsamındaki diğer delillerle birlikte değerlendirme yapılarak bir karar verilmesi gerekmektedir.

Yargıtay özel dairesi de olayın üzerinden uzunca bir süre geçtikten sonra adli birimlere intikal ettirilen iki farklı olay kapsamında yaptığı temyiz kanun yolu incelemesi neticesinde, adli mercilere aradan belirli bir süre geçtikten sonra gerçekleştirilen başvuruların dosyalarda bulunan diğer bilgi, beyan ve sair delillerle birlikte değerlendirilmesi gerekliliğine işaret etmiştir[4].

b.     Mağdur beyanlarında istikrar

Sübut konusunda yapılacak değerlendirmede göz önünde bulundurulması gereken bir diğer husus ise mağdur anlatımlarıdır. Mağdur beyanlarının; soruşturma ve kovuşturma aşamalarında istikrar gösterip göstermediği, kendi içerisinde tutarlı olup olmadığı ve hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı dikkate alınmalıdır. Ciddi çelişki barındıran mağdur anlatımlarına itibar edilmemelidir.

c.      Taraflar arasında husumet bulunup bulunmadığı

Fiilin fail tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin her türlü şüpheden arındırılmış bir şekilde ortaya konulabilmesi için deliller ile birlikte değerlendirmeye tabi tutulması gereken bir diğer kriter: Olayın tarafları arasında bir husumet bulunup bulunmadığıdır. Taraflar arasında bir husumet var ise bu husumetin adli mercilere intikal ettirilen cinsel vakadan önce mi sonra mı olduğunun araştırılması gerekmektedir.

Ayrıca yargılamanın taraflarını ilgilendirmeyen, kurgu ürünü ve çok eskiye dayalı husumet iddialarının sübut sorunu irdelenirken dikkate alınmaması gerekir.

Yargıtay özel dairesi tarafından husumet iddiasına yönelik olarak verilen bir kararda[5]: “…Sanığın, suç tarihinden önce evinde kiracı olarak kalan müştekiden çıkmasını istemesi üzerine hakkında istismar suçlamasında bulunduğu yönündeki savunması ile bunu doğrular nitelikteki müşteki beyanları, mağdurenin ifadeleri, tanığın aşamalarda çelişkiler içeren anlatımları ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine mahkumiyetine…” karar verilmesi hukuka aykırıdır denilmiştir.

d.     Tanık beyanları

Cinsel suçlarda görgüye dayalı bilgi verecek yahut tanıklık edecek kişiler çoğu zaman bulunmadığından, mağdurun olaydan sonra yaşadıklarını anlattığı kişiler dinlenmelidir. Aynı şekilde failin de anlatımlarında isimleri geçen kişilerin soruşturma ve kovuşturma makamlarınca dinlenmesi gerekmektedir.

Bu anlamda olmak üzere, Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 25.05.2021 tarihli kararında[6]: “…Olayın intikal şekli ve zamanı, katılan mağdurenin eylemin gerçekleştiği tarih, üzerindeki kıyafet ve olay sonrasına ilişkin çelişkili beyanları, şikayetinden önce olayı anlattığını ifade ettiği ablası tanık Nurşen’in soruşturma evresinde kardeşinin olayı kendisine anlatmadığını belirtmesi, savunma, diğer tanıkların görgüsünün bulunmaması, tutanaklar ve tüm dosya içeriği nazara alındığında, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi…”  hukuka aykırıdır denilmiştir.

 IV.          SONUÇ

Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar genellikle kapalı alanlarda ve herhangi bir görgü tanığının olmadığı ortamlarda işlenen suçlardır. Bu suçlarda eylemin meydana gelip gelmediğinin tespiti suç tipinin barındırdığı birtakım zorluklar nedeniyle diğer suç türlerine göre daha güçtür. Bu nedenle sübut sorunu irdelenirken öncelikle hızlı ve etkin bir soruşturma yürütülmeli, tüm deliller eksiksiz bir şekilde toplanmalıdır. Ardından olayın adli mercilere bildirilme şekli ve zamanı, mağdur beyanlarındaki istikrar, taraflar arasında husumet bulunup bulunmadığı ve tanık beyanları tüm dosya içeriği ile birlikte titizlikle değerlendirilmelidir. Sayılan bu kriterler, eylemin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespit edilmesinde yardımcı kriterlerdir.

Ayrıca bu suçlar kapsamında yürütülen yargılamalarda usul hukukundan kaynaklanan güvencelerin ihlal edilme ihtimali gündeme gelebileceğinden, yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak ceza verilmemesi ve ceza yargılamasının temel ilkesi olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi titizlikle uygulanmalıdır.

 

[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30.03.2022 tarih, 2020/476 E. – 2022/220 K. Sayılı ilamı.

[2] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.03.2021 tarih, 2019/19-637 E. – 2021/139 K. Sayılı ilamı.

[3] Yargıtay   9. Ceza Dairesi’nin 27.04.2023 tarih, 2022/6083 E. – 2023/2534 K. Sayılı ilamı.

[4] Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 17.06.2021 tarih, 2017/7285 E. – 2021/4371 K. ve 02.06.2021 tarih, 2020/1564 E. – 2021/4011K. sayılı ilamları.

[5] Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 09.06.2021 tarih, 2019/4352 E. – 2021/4172 K. Sayılı ilamı.

[6] Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 25.05.2021 tarih, 2017/2198 E. – 2021/3642 K. Sayılı ilamı.

Sonraki
Sonraki

Haksız tahrik